Cumhuriyetimizin Yüzüncü Kuruluş Yıl Dönümü

Bu Dünya insanları için, imparatorluk varisi olmanın ayrıcalık teşkil ettiğini düşünmekteyim. Bu anlamda, hem Osmanlı İmparatorluğu varisi ve hem de bu güzel Ülkemiz mensubu olmaktan onur ve gurur duymaktayım.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde; Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını yürekten kurlar, gelecek kuşaklarımızın da Cumhuriyetimizin yeni yüzyıl kuruluşlarını, aynı ve en yoğun coşkular içerisinde kutlayacaklarından emin olduğumu, bildirmek istiyorum. En derin sevgi ve saygılarımla. 29 Ekim 2023

‘………

Pek sayın Üstatlarım ve sevgili dostlarım ile kıymetli meslektaşlarım;                                                                                                                                                                                             Cumhuriyetimizin yüzüncü yıl kutlamalarına ilişkin aynı duygu ve düşünceleri paylaştığımız halde , yukarıdaki iletim konusu mesaj metninin, hukuk diliyle ruhu yerine lafzı ön plana çıkartmak suretiyle  yanlış anlama veya anlaşılma ihtimalini gidermek için aşağıdaki ek bilgi ve açıklamaların yapılmasına gereksinim duyulmuştur.

Zira sizi ,   bu güzel Ülkemize katkınız ve yaratıcılığınız  dolayısıyla  çok seviyor, sayıyor ve fevkalade önemsiyorum. En önemsediğim hususlardan birinin  de yanlış anlaşılma durumu olduğunu  belirtmek isterim.

Bilindiği üzere ve yaşam tarzım itibariyle siyaset ile hiç ilgilenmem.  Yürütmekte olduğum yeminli mali müşavirlik faaliyeti dışında, hangi iktidar olursa olsun, gerek atanma ve gerekse seçimle olmak üzere, millet vekilliği dahil hiçbir görevi kabul etmeyeceğim hususunu belirtmek isterim .Kimseye görüş empoze etmediğim gibi , her kişi, kesim veya düşünceye karşı, sevgi ve saygı anlayışı içerisinde ve aynı mesafede bulunmaktayım.

Ben 1971-1975 yılları arasında Ankara Hukuk Fakültesi arkasındaki Kredi Yurtlar Kurumu Cebeci Öğrenci Yurdu’nda kaldım. Cebeci Öğrenci Yurdu’nun 152 öğrencisi ile birlikte 1975 Haziran ayı itibariyle Mamak Askeri Ceza Evi’nde yattım.  O yıllar itibariyle Cebeci  ve ODTÜ  en anti emperyalist ve tam bağımsızlık ruhu taşıyan öğrenci kesimlerinden oluşmaktaydı.  Bu anlamda benim laiklik ve bağımsızlık  anlayışım ile işgalci ve emperyalist ülkelere karşı canla, başla savaşan Mustafa Kemal ve kahraman arkadaşlarının kurduğu  cumhuriyet ilkelerine bağlılık ve bu güzel Ülkemizi olağanüstü sevme konusunda  hiçbir tereddüt olmaması gerektiğini düşündüğüm ve bu konuda öz güvenim de tam olduğundan, bu güzel Ülkemiz geçmişinin sadece yüzyıl başlangıcından değil Osman Gazi’nin Bilecik’i Merkez yapmak suretiyle Osmanlı İmparatorluğu’ nun ilk kurulduğu 1299 tarihine dayandığı, bu anlamda en kalıcı ve  ilelebet payidar kalacak olan bir devlet ve  ülke mahiyetinde olduğunu belirtmek istemiştim. Geçmişe baktığımızda Roma İmparatorluğu bir İtalyan için, Rus İmparatorluğu (Çarlığı) bir Rus için, Çin İmparatorluğu bir çinli için, Avusturya İmparatorluğu bir Avusturya’lı için,  İngiliz Birleşik Kırallığı bir İngiliz için, Japon İmparatorluğu bir japon için,  ne anlam ifade ediyorsa, Osmanlı İmparatorluğu da bu güzel Ülkeyi seven insanlar için aynı anlamı ifade etmelidir diye düşünmekteyim . Zira Atatürk ve arkadaşları tarafından işgalci ve emperyalist ülkelerden kurtarılan ve bizlere teslim edilen bu güzel Ülkemizin gözbebeği durumundaki  İstanbul ile Ayasofya Camii daha önce de 1453 yılı’nda Fatih Sultan Selim tarafından kurtarılmış ve atalarımız tarafından sahiplenmişti. Netice itibariyle ve Cumhuriyetimizin yüzüncü yıl kutlamaları vesilesiyle bu güzel ülkemiz geçmişinin  Rusya, Çin, İngiltere, Avusturya ve İtalya ve Japonya  ..gibi çok az ülkeye nasip olan,  bin yıllık İmparatorluk kuruluşuna dayandığı ve dolayısıyla binlerce yıl daha kalıcı olduğu vurgusunu yapmak istemiştim..

Bu anlamda;  bu güzel Ülkemizin  değer ve kazanımlarına sahip çıkmak, kıymetini bilip sonsuza kadar yaşaması ve yaşatılmasını  sağlamak  hususunda, öz ve esas itibariyle aynı duygu ve düşünceleri paylaştığımız halde, şekilsel ve duygusal cümlelerden kaynaklanan yanlış anlamaları tamamen ortadan kaldırmak ve bu konuda kafamın rahatlamasını temin ve beni daha iyi tanımanıza  imkan sağlamak bakımından,  kendi kendimi anlatan 27 Ekim 2007 tarihli öz geçmiş ve anlayış hikayemin ek olarak ibrazında yarar ve isabet olduğu düşünülmüştür.

Bu ek bilgi ve açıklamalarımı,  68 kuşağına mensup hassasiyetim kapsamında, nezaket ve anlayış içerisinde değerlendireceğinizden emin olduğumu bildirmek isterim.

………….”

1-) ÖZGEÇMİŞİ:

15 Ocak 1954 Uşak, Sivaslı, Eldeniz Köyü doğumlu. İlk ve orta öğrenimini sırasıyla Eldeniz Köyü, Sivaslı İlçesi ve Uşak’ta tamamladı. 1971 yılında girdiği Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi (Gazi Üniversitesi) Ekonomi-Maliye Bölümü’nden 1975 yılında iyi derece ile mezun oldu. 1976 yılında Türkiye Vakıflar Bankası Müfettiş Yardımcılığı ve Maliye Bakanlığı Stajyer Milli Emlak Kontrolörlüğü sınavlarını kazandı. 144. dönem yedek subaylık görevi sonrasında Türkiye Vakıflar Bankası Müfettiş Yardımcılığı görevinde bulundu. 1978 yılında Banka Müfettiş Yardımcılığı görevinden istifa edip Maliye Bakanlığı Stajyer Milli Emlak Kontrolörlüğü görevine başladı. 1981 yılında yeterlik sınavını kazandı ve Milli Emlak Kontrolörü oldu. Vergi konusunda da uzmanlaşmak amacıyla 1982 yılında Maliye Bakanlığı Stajyer Gelirler Kontrolörlüğü sınavını kazandı ve ( daha sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müfettişliğine dönüştürülen ) Milli Emlak Kontrolörlüğü görevinden istifa etmek suretiyle Stajyer Gelirler Kontrolörlüğü görevine başladı. 1985 yılında yeterlik sınavını kazandı ve Gelirler Kontrolörü unvanını aldı. 1992 yılında Gelirler Baş kontrolörü oldu. 1971 yılından itibaren kesintisiz yazılarını izlediği Çetin Altan’dan etkilendi. Çetin Altan’ın deyimiyle; Hazineden geçinen sınırsız yetkili sınırlı sorumlu önemliler sınıfından, her gün boğanın boynuzlarından tutup dize getirmek suretiyle çıplak hayatta geçimini sağlamaya çalışan sınırlı yetkili sınırsız sorumlu önemsizler sınıfına dahil olmak üzere, 15.05.1995 tarihinde ( daha sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı Vergi Baş Müfettişliğine dönüştürülen ) Maliye Bakanlığı Gelirler Baş Kontrolörlüğü görevinden istifa etti ve Yeminli Mali Müşavirlik görevine başladı. 18.05.1995 tarihi itibariyle Yeminli Mali Müşavir Mehmet Bilici ve Yeminli Mali Müşavir Ömer Ünsal Ersen’in de ortak olduğu, Gezer Yeminli Mali Müşavirlik Limitet Şirketi’ni kurdu. Halen İzmir Yeminli Mali Müşavirler Odası’na kayıtlı olarak İzmir’de görev yapmakta.
1985 Yılında Beta Basım Yayım Dağıtım A.S. tarafından “Matrah Tespitleri” adli kitabi yayımlandı. Çeşitli gazete ve dergilerde makale ve yazıları yayımlandı.
Evli ve iki çocuk babası.
Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörleri Derneği ve Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörleri Vakfı Üyesi. Franz Kafka hayranı.

2-) DÜŞÜNCE YAPISI:

Sevgi, saygı ve hoşgörü anlayışını taşıdı. 68 kuşağı olarak sol ve sosyalist düşünceyi benimsedi. Bu anlayış ve düşünce içerisinde bulunmasında, doğa ve toprakta yetişmesi ile 1971-1975 arası Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı Ankara Cebeci (Hukuk) Yurdu’nda kalmasının etkisi oldu. Bu gün ise İslami değerler de dahil olmak üzere , sosyalizmden, sosyal adalet ve hümanizm; liberalizmden de, müteşebbis zihniyet, yaratıcılık, rekabet,… vs. gibi her politik sistemin iyi yönlerinden faydalanılması ve uygulanılmasında, hem insan mutluluğu ve hem de ülke gelişimi için yarar ve isabet olduğunu düşünmekte. Türk idari yapısında ‘önce insan yerine önce devlet’ anlayışı hakimdi. Her kamu görevlisi kendisini devletin temsilcisi olarak görmekteydi. Bu anlayış sonucu, Türk insani için hep korku ve endişe yaratıldığını gözledi. Kendi gençliğinde kominizm tehlikesi var dendi, bu gün gelinen noktada ise irticai tehlikeler ön plana alındı.  Asıl tehlikenin, İstanbul depremi ya da küresel ısınmadan kaynaklanan çölleşme ihtimali olduğu hususu hep göz ardı edildi. Kendisi sosyalist düşünceler içerisinde yetişmesine rağmen, dindar insanları da çok sevdi ve saygı duydu. Zira, sabah namazını kaçırmayan merhum babası ile 56 yasındaki agabeyisinin, hiç kötülük taşımayan, topluma faydalı, dürüst ve iyi insanlar olduğunu gördü. Dindar bir denetim elemanı olan arkadaşının, PTT alındı  makbuzlarını harcırah belgesine ekleyip parasını alma yerine, özel telefon görüşmesine karşılık olmak üzere yırtıp imha etmesi ve bu suretle vicdani denge sağlaması seklindeki dürüstlüğünü takdirle izledi. Mesleki teftiş ve inceleme görevleri dolayısıyla Türkiye’nin her tarafına gitti, deniz, güneş, coğrafi ve stratejik konum itibariyle mevcut potansiyelini gördü ve hep iyimser oldu. Türkiye’nin laik, sosyal ve demokratik hukuk devleti ilkelerinden vazgeçmeyeceği ve dolayısıyla suni yaratılan kominizm  korkusu boşa çıktığı gibi hiçbir şekilde irticai bir tehlikenin de olmadığı kanaatini taşıdı. Bu anlamda, üniversitelerde kılık kıyafet serbestisi sağlamanın, gerginliklerin azaltılması ve toplumsal enerji kaybının önlenmesi yönüyle fayda ve isabet olduğunu düşündü.

3-) GÖREV ANLAYIŞI:

Bilerek, inanarak, ikna olarak ve vicdani kanaat içerisinde is yapılması ilkelerini benimsedi ve uyguladı. Gerek Maliye Bakanlığı Denetim Elemanlığı ve gerekse Yeminli Mali Müşavirlik görevlerini kapsayan 1978-2008 arası 30 yıllık süre içerisinde düzenlediği toplam 2000 (iki bin) civarındaki raporların tamamını bu anlayış ve prensipler çerçevesinde tamamladı. Hatayı, bir başka hatalı işlem ile örtme yerine, zaman ve maliyeti ne olursa olsun , en doğru şekilde düzeltilmesi anlayış ve uygulamasını benimsedi. Kısa vadeli sıkıntılara rağmen doğrunun hep ayakta kalacağı ve en sonunda mutlu olunacağı tavsiye, uygulama ve öngörüsünde bulundu. Herhangi bir suiistimal durumunda ise gerekli tedbirleri almaktan çekinmedi. Bu konuda can güvenliğini dahi tehlikeye attığı anlar oldu. Ve netice itibariyle bu site içerisinde görüntüsü de mevcut olan MANİFESTO 2000 öngörü ve ideallerine bağlı kalmaya çalıştı. Geleneksel yılbaşı takvimleri ile de yinelediği gibi , MANİFESTO 2000 ÖNGÖRÜ VE IDEALLERI’nin bütün toplum ve hatta dünya insanlığı için gerçekleşmesi temenni ve dileğinde bulundu.

4-) EN ETKİLENDİĞİ OLAY:

68 kuşağı öğrencilerinden biri olarak Ankara Mamak Askeri Ceza ve Tutuk Evi’nde 152 öğrenci ile birlikte 15 gün gözaltında kalması, bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü Yıkıcı Daireler Başkanlığı nezdinde olumsuz sicilinin olduğunu, söz konusu olumsuz sicilin yazılısını kazandığı denetim elemanlığı sınavlarında sözlü sonuçlarını etkilediğini öğrenmesi ve kendisini George Orwel’in 1984 adli kitabında fişlenen ve sürekli takip edilen kişi gibi hissetmesi, bu durumun ortaya çıkması ve kamu görevinden atılması ihtimaline karsı on yıllar boyunca stres ve korku içinde yasaması. (Bu olay, !970’li yıllar ile bugünkü ortamın kıyaslanması, Türkiye demokrasisinin geldiği noktanın ortaya konması, ayni zamanda benzeri olumsuz siciller yüzünden mağdur olup da mağduriyetinin sebebini fark edemediği için mağduriyetini gideremeyen insanların yasadığı acıların paylaşması amacıyla kaleme alınmıştır).

1975 yılı Haziran ayının  son haftasıydı. Üniversite birinci sınıftan itibaren hiç ikmale kalınmamış ve iyi derecelerle geçilmişti. Ve hatta o yüzden ikinci sınıfta Türk Eğitim Vakfı’nın okulu için tahsis ettiği karşılıksız dört burstan biri kendisine verilmiş ayrıca iki burs ve bir kredi daha çıkmıştı. 68 kuşağının bu günün gençleri gibi olmayan etik değer anlayışı gereği, sadece bir tanesi alınmalı, kalan üç burs ve kredi ise diğer ihtiyacı olan öğrenci arkadaşlarına verilmeliydi. Is garantisi olsun düşüncesiyle karşılıksız Türk Eğitim Vakfı bursu yerine, 350 liralık Vakıflar Genel Müdürlüğü bursu tercih edilmiş ve diğerleri alınmamıştı. Gece çalışmasını pek severdi. Hatta sabahlara kadar çalıştığı zamanlar çok olurdu. Eldeniz Köyü’nde bulunduğu zamanlar, saat on iki ya da bire kadar kahvehanedeki diğer köylüleri ile birlikte o tarihteki ‘Bizim Radyo’ adlı kanalın ateşli yayınlarını dinler 8 m2 büyüklüğündeki küçük odasına gelir, çoğu zaman sesli olmak üzere sabaha kadar siyasi veya edebî kitap okur ya da ders çalışır , sabah güneşi ile birlikte köy yakınındaki keçi çadırlarına gider süt veya pekmezli yoğurt içer ve aksama kadar da uyurdu. Seçimler yapılmış, İsmet İnönü’den sonra, değişmez ikili durumundaki Demirel yerine Ecevit Hükümeti henüz kurulmuştu. Resmi daireler için yarım gün uygulanan cumartesi tatili tam gün olarak değiştirilmişti. O gün Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı Ankara Hukuk Fakültesi arkasındaki Cebeci öğrenci Yurdu’nun zemin katındaki kütüphanesinde, gece saat üç otuza kadar çalışılmış , ikinci katındaki çelik elbise dolapları ile bölünmüş haldeki altı, toplam olarak da on iki kişilik odasına çıkılıp yatılmıştı. Sabah saatlerinde gürültü ve çatışma sesleri ile uyandı. Giyindi ve aşağıya indi. Bazen öğrenciler polisleri püskürtmekte, bazen de polisler öğrencileri kovalamaktaydı. Savaş halini andıran yerin kuzey tarafı Ankara Hukuk Fakültesi ‘nin arka bahçe ve duvarı, batı tarafı Cebeci Yurdu’nun kız bölümü, güney tarafı da Cebeci Yurdu’nun erkek bölümü ile çevrili olup sadece doğu istikametindeki Siyasal Bilgiler Fakültesi ile kesişen yol tarafı açık bulunmaktaydı. Cebeci’ye çıkılabilecek yol tarafının tamamı polis ve panzerler ile kuşatılmıştı. Yatakhane katlarına çıkış da yasaklanmıştı. O kavga ve karmasa içerisinde polis güçlerinin de zor kullanması sonucu, bitişik durumdaki kız yurduna sığınmak zorunda kalındı. Öğrencilerden bazıları kız yurdundaki masa ve sandalyeleri giriş kapısının arkasına dayamış ve barikat kurmuştu. Üç saate yakın süre, giriş kapıları barikat ile kapatılan kız yurdunda kalındı. Ve neticede kapı ve barikatlar kırılıp bütün öğrenciler polis otobüslerine bindirildi. O andan itibaren cop darbeleri başladı. İki dersi kalmıştı. Kavga ve çatışmanın nasıl ve ne zaman başladığını bilmiyordu. Gece üç otuza kadar ders çalışmış ve gürültü ile uyanmıştı. O halde, kendisi serbest bırakılacak ve takip eden üçüncü gündeki sınavına yetişecekti. Hep bunu anlatmaya çalıştı ve sınavına yetişeceği konusundaki ümidini hiç kaybetmedi. Emniyet Müdürlüğünde kimlik tespitleri yapılıp ön ifadeler alindi. Tekrar otobüslere binildi. Cop darbeleri hep devam etti. O tarihte Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yılmaz Güney …gibi siyasi kişiliklerin de kaldığı en ünlü durumdaki Mamak Askeri Ceza ve Tutuk Evine gelindi. 152 öğrencinin öncelikle saç ve sakalları kesildi. Havalandırma sahasına bakan uzun koğuşlardan birine yerleştirildi. Her koğuş için bir sorumlu seçildi. Her gün altıda kalkılır, sayım yapılırdı. sayım esnasında, baslar takip eden tutukluya çevrilir ve yüksek sesle mevcut olduğu bildirilirdi. Eğer sesi az çıkarsa jandarma cop darbesi takviye olurdu. Battaniyeler çarşafsızdı ve belki yüzlerce kişi tarafından kullanılmıştı. Sıkıyönetim ilan edilmişti ve on beş gün gözaltında tutma süresi vardı. Sınavlarına katılabilme konusundaki ümitlerini halen kaybetmemişti. Belki sınav için götürülüp tekrar getirilebilirdi. Ancak kendisi için önemli olan sınav ve okul bitirmenin bir başkası ve özellikle de sıkıyönetim komutanları için hiç önemli olmadığı durumunu gördü. Her gün birer saat havalandırma sahasına çıkılır ve hızlı adımlarla yürünürdü. Ve nihayet on beş günlük süre dolmuştu. Bir gün öncesi banyo imkanı tanındı. Sıkıyönetim Mahkemesine çıkıldı. 152 kişiden tamamı için takipsizlik kararı verildi. Bu hadise dolayısıyla Haziran yerine Eylül 1975 mezunu olmuştu. Okul bitiminde T.C. Ziraat Bankası Müfettiş Yardımcılığı yazılı sınavının ikinci sırada kazanılması üzerine, denetim elemanlığı sınavlarında torpil olmadığı gözlenmiş ve dolayısıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki burs karşılığı mecburi memuriyet görevine başlanmamış ve bursun geri ödenmesi kararına varılmıştı. Ancak, ilk girilen denetim elemanlığı sınavlarında, yazılı bölümü kazanılmakta sözlüden dönülmekteydi. Girdiği denetim elemanlığı sınavlarından birinde kurul başkanı tarafından, kendisinin de içinde bulunduğu on iki kişinin hem yazılı hem sözlü sınavını kazandığı gayri resmi olarak açıklanmış ancak resmen açıklanabilmesi için MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) raporunun beklendiği bildirildi. O an fark etti ki, daha önceki denetim elemanlığı sınavlarının sözlü bölümlerinden MİT raporu yüzünden dönmüştü. Suçsuzluğu gerçek olduğuna göre inandırması kolay olurdu. Hemen Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gitti. Emniyet Genel Müdürü Metin Dirimtekin ile görüşmek istediğini bildirdi. Konu anlatıldı. Memurlar anlayış gösterdi. Emniyet Genel Müdürü Metin Dirimtekin tarafından çok iyi karşılandı. Çay ikram edildi. Gece üç otuza kadar ders çalıştığını, gürültü ile uyandığını, çatışma ortasında kaldığını ve suçu olmadığı gibi iki sınava giremediği için Haziran yerine Eylül’de mezun olmaktan dolayı mağdur olduğunu, asil mağduriyetinin, girdiği denetim elemanlığı sınavları yazılı bölümlerinin tamamını kazandığı halde MİT soruşturması kapsamında olumsuz sicil bildirimi yüzünden sözlü sınavlarından döndürülmesi seklinde meydana geldiğini, çok açık ve net bir şekilde izah etti. Emniyet Genel Müdürü Metin Dirimtekin inandı ve ikna oldu. Yıkıcı Daireler Başkanını çağırdı. İsim vermek suretiyle bu gence inandığını ve bundan sonraki sicil bildirimlerinde olumlu rapor gönderilmesi gerektiğini bildirdi. İki gün sonra söz konusu sınav sonucu resmen açıklandı ve kazandığını öğrendi. Ayni süre içerisinde girilen bir başka denetim elemanlığı sınavının da hem yazılı hem sözlü bölümü kazanıldı. Demek ki, Yıkıcı Daireler başkanı, Emniyet Genel Müdürü Metin Dirimtekin’in talimatına uymuş ve Asım Gezer’in denetim elemanı olarak görev almasına sicil yönüyle engel bir hal olmadığı hususu bildirilmeye başlanılmıştı. Bu durum, Asim Gezer’in yıllarca sakladığı korkulu rüyası oldu. Mamak Askeri Ceza ve Tutuk Evinde 15 gün kaldığı 1975 yılı Haziran ayından yedi yıl sonrasına rastlayan 1982 yılında Resmi Gazete’de ismini görmüş ve kan ter içinde kalmıştı. 152 kişinin takipsizlik kararına savcı tarafından itiraz edilmiş, Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nin görevsizlik kararı uyarınca konu Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gitmiş ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararı Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Konu hep kendisini takip etmekteydi. Eski mağduriyetlerinin bir şekilde tekrarlamasından endişe duyardı. endişe ve korkuları yüzünden ‘Das Kapital’, ‘Felsefenin Temel İlkeleri’ , Nazım Hikmet Şiirleri..…vs gibi köyünde bulunan üç çuval içerisindeki kitaplarını yakmak zorunda kalmıştı. İste, 68 kuşağı bu korku, endişe ve şartlar içerisinde yasadı. İster sağ, ister sol olsun . tamamı idealist ve iyi insanlardı.  çok kitap okudu ve sosyal yönden iyi yetişti..  Zira, bu günkü gençlik gibi enerjilerini tüketen bilgisayar ve internet ortamı yoktu. 68 kuşağı sadece ideolojik kitaplar değil ayni zamanda Tolstoy, Dostoyevski, Gogol, Turgenyev, Montaigne, Kafka, Albert Casus, Hemingway, Steinbeck, Çarles Dickens Heinrich Böll… vs gibi edebi kitaplar da okudu. Türkiye’mizin bu noktaya gelmesinde 68 kuşağının olumlu katkıları çok oldu. 68 kuşağının yasadığı sıkıntılar artık geride kaldı. O sıkıntılar, ‘Babam ve Oğlum’ gibi izleyenleri gözyaşına boğan filmler yarattı. 68 kuşağından biri olan Orhan Pamuk, Dostoyevski ile kıyaslanır noktaya geldi. Türkiye ve Türk Dili için çok önemli olan, Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanma başarısını gösterdi. 68 kuşağı askeri darbe ve ihtilaller gördü. Yaser Arafat başkanlığındaki Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kuruluş ve mücadelesi, Kıbrıs çıkartması, Yılmaz Güney olayı, Iran-Irak savası, Gorbaçov’un başarılı politikası sonucu kansız ve tarihi binalara da zarar vermeden Berlin Duvarı’nın yıkılısı ve kominizmin çöküşü, 11 Eylül Terörü, Afganistan ve Irak işgali, Gorbaçov’un aksine kan, gözyaşı ve tarihi binaların yıkımına sebep olan baba-oğul Bush dönemi…vs. gibi tarihi olaylar yaşadı ve gördü. Ve Asim Gezer o korku ve endişe dolu günlerini geride bıraktı. On yıllarca olumsuz etkilendiği ya da olumsuz etkilenebileceği endişesini taşıdığı, Mamak Askeri Cezaevi anılarını artık anlatabilmekte ve Türk Demokrasisinin gelişimi yönüyle mutlu olmakta. Bu duygu ve düşüncelerin paylaşılması dileğiyle.

İzmir 27 EKİM 2007

………’

En derin sevgi ve saygılarımla. Asım Gezer

DEVLET DENETLEME KURULU BAŞKANLIĞINA ATANAN SAYIN SALİH TANRIKULU HAKKINDAKİ DUYGU VE DÜŞÜNCELER

Salih Tanrıkulu 1974 yılında Ankara Beypazarı’nda doğdu. 1996’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi …

HÜSEYİN BALYALI ÜSTADIMIZIN VEFATINA İLİŞKİN DUYGU VE DÜŞÜNCELER

Bilindiği üzere Merkezi Denetim elemanı olarak ,Türkiye Çapında teftiş ve vergi inceleme görevlerini üstlenen, Maliye …