12 ŞEHİDİMİZE İLİŞKİN DUYGU VE DÜŞÜNCELER
Mesleğimiz gereği ve turne görevlerimiz kapsamında, bu güzel Ülkemizin her yöresini görme ve gözleme imkanım oldu. Her yörenin ayrı özelliği ve ayrı güzelliği mevcut. Türk olsun, kürt olsun , laz olsun çerkez olsun, kadimden beri üzerinde yaşayan, kader birliği ve kan bağı olan Anadolu insanlarımızın da ayrı özellikleri ve ayrı güzellikleri mevcut. Mardin ilimize ve turne görevi kapsamında 1980 yılı itibariyle gittiğimde 4 ay, 1985 yılı itibariyle gittiğimde 4 ay olmak üzere toplam 8 ay kalma, görme ve gözleme imkanım oldu. Gerçekten iyi ve güzel insanları vardı. Mardin ili, Derik ilçesi, konuk köyü muhtarı Mahmut bey ; 15 yıl kadar önce telefon etmiş , gözleri açık gitmemesi için ölmeden önce beni görmek istediğini belirtmiş ve Mardin’den İzmir’e gelmişti.
Halen yeminli mali müşavirlik büromdaki dolaplar üzerinde mevcut Mardin görselli boyalı kutucuklar içerisinde leblebi -şeker getirmiş, ben de kendisine Uşak baba tarlasından doğal ve kabuklu bademler vermiştim. 1980 yılı itibariyle konuk köyü’ne gittiğimde arazilerden üçte birinin Ahmet Ağa’ya, üçte birinin Hazine’ye ait olduğunu, kalan üçte birinin de Hazine ile Ahmet Ağa arasında itilaflı ve davalık olduğunu ve dolayısıyla ikamet ettikleri evin altındaki arsa veya arazinin dahi kendilerine ait olmadığını görmüş, fevkalade hakka, hukuka ve adalete uygun şekilde bir rapor yazmak suretiyle her köylü ailesine 300’ er dönüm Hazine arazisi kiralanmasını sağlamıştım. O arazilere sulama imkanı geldiğini , her köylünün ihya olduğunu ve tamamının şükranlarını ve dualarını getirdiğini belirtmiş ve artık ölürken gözlerinin açık gitmeyeceğini beyan ve bildirmişti.
Kendim açısından ve mikro seviyede toprak reformunu gerçekleştirdiğim duygusunu yaşadım ve dolayısıyla Konuk Köyü Muhtarı Mahmut bey ve köylüleri kadar mutlu olmuştum . Aynı yıl içerisinde Mardin Cumhuriyet Başsavcısı, Mardin Defterdarı ve ben olmak üzere Kızıltepe Mal Müdürlüğü’nün (sivil görünümlü ) beyaz otomobili ile Habur Gümrük Kapısı açılışına gitmiş, geç kalmış, dönüşümüz esnasında askerlerin konvoyu beklememiz yönündeki ikazlarına rağmen, sivil araba görünümü ve sivil insanlar olduğumuz inancı ve ısrarımız uyarınca yola devam etmiştik.
Habur-Mardin yolu üzerindeki karakolların boşaltılmış olduğunu ve karşı taraftan konvoy ve asker koruması ile gelindiğini görmemiz ve şoförün endişe yaratan hikayeler anlatması üzerine korkuya kapılmış , ben üzerimde bulunan iş bankasına ait 1.000’er lira tutarlı 10 adet mavi çeklerini yırtmış ve yok etmiş, Mardin Cumhuriyet Savcısı üzerindeki tabancayı (resmi kişiler olduğumuz anlaşılmasın diye ) yol kenarındaki çalılar içerisine atıp atmamak konusunda korkulu anlar yaşamıştık.1985 yılı itibariyle Nusaybin İlçesi’ndeki bir çırçır fabrikasını inceleme kapsamında bir köye gitmiş, muhtar odası veya normal bir kahve yerine çay ve kahvelerin bedava içildiği şıh odasının ve dolayısıyla feodal yapının halen devam ettiğini görmüş ve gözlemiştim. Varmak istediğim şu ki; 1980 yılı’ndan 2023 yılı’na kadar geçen 43 yıldır bu güzel Ülkemiz ve güzel insanları terör belası ile mücadele zorunda kaldı.
Hem maddi , hem manevi ve en önemlisi de insan kayıplarımız oldu. Bilindiği üzere benim de içerisinde bulunduğum 68 kuşağına mensup üniversite gençleri, sağ-sol çatışması içerisine çekildi ve her iki kesimden toplam 5.000 civarında öğrenci ölümleri ile neticelendi ve artık sağ-sol çatışması diye olay ve durum kalmadı. Bu konuda ve geriye baktığımızda 68 kuşağının sağcısı da, solcusu da fevkalade idealist ve iyi insanlardı. Her iki kesimin de ortak durum, amaç ve ideali, çoğunluğu köy ve kırsal yörelerden gelmesi, az sayıdaki üniversiteli olma bilinç ve sorumluluğunu taşıması ve bu ülke için ölesiye mücadele vermeleriydi. Bu anlamda artık nesli tükenmekte olan 68 kuşağının hem solcusunu ve hem de sağcısını çok ama çok seviyorum. Sağ -sol çatışması bittiği halde, bizzat yaşayıp başlangıç hikayesi yukarıda yer alan ve an itibariyle de 12 şehit verdiğimiz terör belasının 43 yıldır devam ettiği bilinmektedir.
Bu acı tablonun başlangıç sebebi, yine bizzat görüp gözleyip yukarıda hikayesini ortaya koyduğum Güneydoğu Yöremizdeki feodal yapının giderilememesi ve dolayısıyla mülkiyet bilincinin yerleştirilememesi olsa da 43 yıldır devam etmesi ve bazen yoğunluğu azalmasına rağmen kesin olarak neticelendirilememesi sebebinin; bu hassasiyet durumundan yararlanıp bu güzel Ülkemizi bölme ve parçalama amaç ve arzusu içerisindeki, yabancı emperyalist güç ve ajanların, tahrik, teşvik ve her anlamda ortaya koydukları açık ve net desteklerinden kaynaklandığı görülmekte ve kanıtlanmaktadır.
Kadimden beri kan bağı içerisinde olup kader birliği yaptığımız Anadolu İnsanları olarak, bu güzel Ülkemizin kıymetini bilmeli , her türlü tuzak ve oyunlara karşı birlik ve beraber olmak suretiyle, 43 yıldır devam eden bu tarif edilemez durumdaki acı tabloya son vermek gerektiğini düşünmekteyim. Bu duygu ve düşünceler içerisinde; 12 şehidimize Allah’tan rahmet, kıymetli ailelerine ve bu güzel Ülkemizin güzel insanlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.
Asım Gezer